SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

HUDUD BAHSİ

<< 1710 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

45 - (1710) حدثنا يحيى بن يحيى ومحمد بن رمح. قالا: أخبرنا الليث. ح وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث عن ابن شهاب، عن سعيد بن المسيب وأبي سلمة، عن أبي هريرة، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم أنه قال (العجماء جرحها جبار. والبئر جبار. والمعدن جبار. وفي الركاز الخمس).

 

{45}

Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed h. Rumh rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Leys haber verdi. H.

Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dediki): Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da Saîd b. El-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hureyre'den, o da

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen onun şöyle buyurduğunu rivayet etti:

 

«Hayvanın yaralaması hederdir. Kuyu da hederdir; ma'den de hederdir. Rikâzda ise beşte bir vardır.»

 

 

(1710) - وحدثنا يحيى بن يحيى وأبو بكر بن أبي شيبة وزهير بن حرب وعبدالأعلى بن حماد كلهم عن ابن عيينة. ح وحدثنا محمد بن رافع. حدثنا إسحاق (يعني ابن عيسى). حدثنا مالك. كلاهما عن الزهري. بإسناد الليث. مثل حديثه.

 

{…}

Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Züheyr b. Harb ve Abdülâ'lâ b. Hammad dahî hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. H.

Bize Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dediki): Bize İshâk (yâni îbni îsâ) rivayet etti. (Dediki): Bize Mâlik rivayet etti.

 

Her iki râvi Zührî'den, Leys'in isnadı ile onun hadîsinin mislini rivayet etmişlerdir.

 

 

2 م - (1710) وحدثني أبو الطاهر وحرملة. قالا: أخبرنا ابن وهب. أخبرني يونس عن ابن شهاب، عن ابن المسيب وعبيدالله بن عبدالله، عن أبي هريرة، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم. بمثله.

 

{…}

Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da İbnil-Müseyyeb ile Ubeydullah b. Abdillâh'dan, onlar da Ebû Hureyre'den, o da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadisin mislini haber verdi.

 

 

46 - (1710) حدثنا محمد بن رمح بن المهاجر. أخبرنا الليث عن أيوب بن موسى، عن الأسود بن العلاء، عن أبي سلمة بن عبدالرحمن، عن أبي هريرة، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال (البئر جرحها جبار. والمعدن جرحه جبار. والعجماء جرحها جبار. وفي الركاز الخمس).

 

{46}

Bize Muhammed h. Runıh b. El-Muhâcir rivayet etti. (Dediki): Bize Leys, Eyyûb b. Musa'dan, o da Esved b. EI-Alâ'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hureyre'den, o da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen onun şöyle .buyurduğunu haber verdi:

 

«Kuyunun yaralaması hederdir; ma'denin yaralaması da hederdir; hayvanın yaralaması da hederdir. Rikâzda ise beşte bir vardır.»

 

 

(1710) - وحدثنا عبدالرحمن بن سلام الجمحي. حدثنا الربيع (يعني ابن مسلم). ح وحدثنا عبيدالله بن معاذ. حدثنا أبي. ح وحدثنا ابن بشار. حدثنا محمد بن جعفر. قالا: حدثنا شعبة. كلاهما عن محمد بن زياد، عن أبي هريرة، عن النبي صلى الله عليه وسلم. بمثله.

 

{…}

Bize Abdurrahmân b. Sellâm El-Cumah! de rivayet etti. (Dediki): Bize Rabi' (yâni İbni Müslim) rivayet etti. H.

Bize Ubeydullah b. Muâz dahî rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. H.

Bize İbni Beşşâr da rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. Her iki râvi: Bize Şu'be rivayet etti; demişler; ikisi de Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişler dir.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhâri «Rikâz» ve «Ahkâm» bahislerinde; Nesâî Zekât» ile «Rikâz» da muhtelif râvilerden tahrîc ettikleri gibi, diğer «Sünen» sahipleri de rivayet etmişlerdir.

 

Acmâ': İnsandan gayri bütün hayvanlara verilen isimdir. Hayvanlar konuşamadıkları için kendilerine bu isim verilmiştir. Arap olmayanlar Arapçayı lâyıkı vecihle konuşamadıklarından Araplar onlara «Acem» demişlerdir.

 

Ucme: Açık konuşamamak, sözü mübhem bırakmaktır.

 

Cübâr: Heder ve bâtıl olmaktır. Yâni ödenmeyen şeydir. Hayvanın yaralamasından murâd: Yaptığı zarardır. Bu hususta yaralamakla otlamak, kırıp dökmek gibi sair zararlar arasında hükmen bir fark yoktur. «Kuyu da hederdir; ma'den de hederdir.» cümlelerinde hazifler vardır. Bunlar: «Çöken su kuyusu ile çöken ma'den kuyusunun zararları da hederdir.» takdîrindedirler. Meselâ: Bir kimse su kuyusu veya ma'den yatağı açmak için birini çalıştırır da kuyu çalışanın üzerine çökerek öldürürse heder olur gider; diyetini ödemek îcab etmez. Ancak gerek hayvan gerekse kuyu zararlarının heder olması için bazı kayd ve şartlar vardır; şöyle ki:

 

1- Zararcılığı bilinmeyen bir hayvan gündüzleyin bir zarar yapar da yanında kimse bulunmazsa ödemek lâzım gelmez; bu hususta bütün ulemâ müttefiktir. Fakat hayvanın sahibi veya güdücüsü yanında ise cumhura göre zararı ödemek îcâb eder. Zahirîler'e göre yanında kimse bulunsun bulunmasın zararı mutlak surette ödemek gerekmez. Meğer ki sahibi veya bakıcısı hayvanı kasden zarara sevketmış olsun! Bu taktirde hayvan âlet gibi olur ve zararı ödemek lâzım gelir.

 

Şâfiîler'e göre eğer hayvanın yanında sahibi, binicisi veya güdücüsü bulunur da hayvan ağzı ile yahut ön veya arka ayakları ile bir zarar yaparsa, yanında bulunan kim olursa olsun o zararı öder. Şayet insan öldürürse diyetini hayvanın başındaki şahsın âkılesi öder; ayrıca o şahsın kendi malından keffâret vermesi îcâb eder.

 

İmam Mâlik, Leys ve Evzâî, hayvanın ön veya arka ayağı ile yaptığı zararın ödenmiyeceğine kail olmuşlardır.

 

İmam Âzam'a göre hayvanın arka ayağı ile yaptığı zarar ödenmez; fakat ön ayağı ile yaptığı ödenir; çünkü ön ayağını kontrol ve muhafaza mümkündür. Zararcılığı bilinen bir hayvan gündüzün bir zarar yapar da yanında kimse bulunmazsa sahibinin ödemesi icabeder. Zîra bu halde o hayvanı bağlaması ve başı boş salmaması gerekirdi.

 

Hayvanın geceleyin yaptığı zarara gelince : İmam Mâlik 'e göre sahibi öder. Şâfiîler: «Sahibi hayvanım muhafaza hususunda kusur ederse öder; kusur etmemişse ödemez.» demişlerdir.

 

Hanefîler'in cumhuruna, göre hayvanın gündüzün otlayarak yaptığı zarar ödenmez.

 

2- Kuyu zararlarının heder olması için kazılan kuyunun mülk olması yahut kırlarda bulunması şarttır. Bir kimse sahibinin izni olmaksızın birinin mülküne yahut herkesin gelip geçtiği yola kuyu kazar da o kuyuya bir insan düşerek ölürse Hanefîler'le Şâfiîler'e göre diyetini kazanın âkılesi öder. Şâfiîler «Ayrıca keffâret de lâzımdır» demişlerdir. İnsandan başka bir şey düşerek telef olsa kuyuyu kazan öder.

 

Rikâz: Şâfiîler'le Hicaz ulemasına göre cahiliyet devrinden kalma define demektir. Hanefîler rikâzı: «Yerde gömülü mal» diye ta'rîf ederler; ve bundan hem defineyi hem de ma'deni kasdederler. Burada ondan murâd: Ma'den içinden çıkan altın parçalarıdır. Rikâzın hükmü bütün ulemaya göre beşte birini vermektir. Yalnız eimme-i selâse (Mâlik, Şafiî ve Ahmed) rikâzda nisabı şart koşmuşlardır. Çünkü onlara göre rikâz zekâttır. Fakat üzerinden sene geçmesi bazılarına göre şart değildir. Hanefîler'e göre rikâz zekât olmadığı için nisab şart değildir. Az olsun çok olsun beşte birini vermek îcâb eder.    .

 

Dâvûd-u Zahirî, İshâk, Îbni'l-Münzir, İmam Ahmed ve Şâfiîler'den Müzeni ile Büveytî nisâbla birlikte üzerinden sene geçmesini de şart koşmuşlardır.

 

Bir müslüman kendi mülkünde ma'den bulursa ona mâlik olur. Ve îmam Âzam'la îmam Ahmed'e göre nisab miktarını bulup üzerinden sene geçmedikçe bir şey vermek lâzım gelmez. îmam Ebû Yûsuf'la Muhammed'e göre derhal beşte birinin verilmesi îcâb eder. îmam Mâlik'le Şafiî ise derhal zekâtının verileceğine kail olmuşlardır.

 

Dağlarda, kırlarda ve sahipsiz yerlerde bulunan rikâzın beşte dördü bilittifak bulanın malı olur. Başkasının mülkünde bulunan ise mülk sahibine yahut mirasçılarına aiddir. Mirasçısı da yoksa Beytülmal'e verilir. Hanefîler'den İmam Ebû Yûsuf istihsanen bulana verilebileceğini söylemiştir.

 

Hanefîler'e göre ma'deni bir müslümamn veya zimmînin bulması hükmen birdir. Bu hususta kadın-erkek, köle ve câriye arasında da fark yoktur. Yalnız harbî müstesnadır. Îbni'l-Münzir: «Kendilerinden ilim bellediğim üstadlarım zimmînin bulduğu rikâzdan beşte bir alınacağına ittifak etmişlerdir; Şafiî de onlardan biridir.» demişse de diğer Şâfiîyye ulemâsı bunu kabul etmemiş; kâfirden zekât alınamıyacağını kitaplarında beyân etmişlerdir.

 

Rikâzın beşte birinin nereye Verileceği ihtilaflıdır. Hanefîler'e göre ganimet kimlere verilirse bu da onlara verilir. İmam Mâlik'le bir rivayette İmam Ahmed'in ve Şâfiîler'den Müzenî ile Ebû Hafs'in kavilleri de budur. İmam Muhammed'den bir rivayete göre Kur'ân okuyan talebeye, hastalara ve sâireye verilebilir. îmam Şâfiîye göre zekâtın verildiği sınıflara verilir.